2022_Nisan

35 TJK’NIN SESİ NİSAN 2022 Saraçoğlu’nda Ankaragücü’ne karşı sahaya çıktım. Türk futbolunun en önemli kalecilerinden ikisi Engin İpekoğlu ve Rüştü Reçber o dönem Fenerbahçe forması giyiyorlardı. Ben de onların arkasında üçüncü kaleci olarak şans bekliyordum. O günkü maçtan önce ikisi de Milli Takım’a gitmişti ve beklediğim fırsat da ayağıma gelmişti. İlk A Takım deneyimim bir hazırlık maçıyla olmuştu ama yine de benim için unutulmaz bir tecrübeydi. m Atların hayatınızdaki yerini nasıl konumlandırırsınız? Çok ciddi bir emek ve zaman harcadığım, hayatımın en önemli aktörlerinden biri olarak görüyorum atları. Benim için aile konumundalar. Özellikle Kinowa’ya üçüncü oğlum diyebilecek kadar yakın ve özel hissediyorum. Atçılık benim için aile bağıyla icra ettiğim bir sevda durumunda. Atlarımı düşünmeden bir gün bile geçirmiyorum. Onları kısa bir süre görmesem durumları hakkında endişe ediyorum, merak duyuyorum. Atlara temas etmekten çok haz alıyorum. Ekürimizin çok büyük bir bölümü İzmir Şirinyer Hipodromu’nda bulunuyor. Yakın zamanda İstanbul’a bir tayımı getirdim. Bu sayede onunla daha fazla zaman geçiriyorum. Henüz bir yorumda bulunmak için erken, ne tür bir beklentiye gireceğimizi zaman gösterecek. Ancak içimde bu tayımızla ilgili çok olumlu hisler var. Tahmin ettiğimiz gibi bir hazırlık süreci geçirirse Mayıs - Haziran gibi ilk yarışını koşacak. İçimde bunun heyecanı var. Onunla İstanbul’da vakit geçirmek bana çok iyi geliyor. Fırsat buldukça onun yanına geliyorum. Bazen İzmir’e gidiyorum. Kinowa ise şimdilerde Karacabey’de yaşamını sürdürüyor. Farklı şehirlere dağılmış çok geniş bir aileye sahip gibi hissediyorum kendimi. Bu da tabi çok güzel bir his benim açımdan. Bu geniş ailemi süreç içinde daha da büyütmek istiyorum. Yarışçılık mecrasında kalabildiğim kadar bulunmak istiyorum. “Koyu bir Fenerbahçeli olarak profesyonelliğin gereğini yerine getirmek adına sarı - lacivertli formaya karşı sahaya çıkmak ilk başlarda beni bir hayli zorladı” m Futbolculuk döneminiz ile alakalı en unutamadığınız anı bizimle paylaşır mısınız? Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı alıp 4 sene üst üste şampiyonluk yaşadığı bir dönem olmuştu. Bunların da ertesinde 5. şampiyonluk hedefiyle başladıkları sezonda Şükrü Şaraçoğlu Stadyumu’nda oynadığımız bir maç vardı. O maçta çok iyi oynamıştık takımca. Ben de çok zor şutların gol olmasına engel olmuştum. Büyük bir efor sarf ettiğimiz 90 dakikanın ardından sahadan galibiyetle ayrılmıştık ve sezon sonu şampiyon olmuştuk. Hatta o dönemki başkanımız Aziz Yıldırım; “Bizi Oğuz şampiyon yaptı” demişti. Benim için unutulmaz bir maç ve genele bakacak olursak unutulmaz bir sezon olmuştu. Kariyerimin ilerleyen yıllarında gönül verdiğim sarı - lacivertli renklere rakip olarak da mücadele etmiştim. İlk başlarda bu benim için oldukça zorlu bir deneyimdi. Maça çıkmadan önce kafamda türlü düşünceler dönüyordu. Belli bir yaşa kadar başka bir takımın formasını giymemiştim. Ancak sonuç itibarıyla bizler profesyonel oyuncularız. Maçın başlama düdüğü çaldığı anda formasını terlettiğimiz takımın başarısı için elimizden gelenin en iyisini yaparız. Ben de maç başladığı anda yalnızca oyuna odaklanırdım. Kariyerimin ilerleyen yıllarında tecrübe kazandıkça Fenerbahçe’ye karşı oynamak benim için sıradan bir durum halini aldı. Gönül verdiğim takımın mağlubiyeti için efor sarf etmek futbolculuk dönemime ait ilginç anıların başında gelir. Kariyerimin en unutulmaz maçı olarak ise kesinlikle 2003 yılında İstanbulspor forması altında sezonun ilk maçında Fenerbahçe ile Kadıköy’de oynadığımız karşılaşmayı gösterebilirim. 12 yıllık Fenerbahçe kariyerimin ardından ilk kez başka bir takımın formasını giyiyordum, üstelik Kadıköy’de binlerce taraftarın önünde. Ayarlasanız bu kadar olurdu. Fenerbahçeli taraftarlar alt yapılarından yetişmiş olduğum için bana büyük destek vermişti. Maç içinde yapmış olduğum bir kurtarışın ardından hepsi aynı anda beni alkışlamışlardı. Bana unutamayacağım bir gurur yaşatmışlardı. İstanbulspor formasıyla o gün stattan 3-0’lık galibiyetle ayrılmıştım.

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAzNjM=