2022_Nisan

34 TJK’NIN SESİ NİSAN 2022 eyrek asra yakın bir süre Türk futboluna hizmet eden Oğuz Dağlaroğlu, Sahalarımızın Spor Adamları’nda yaşamına ve atçılığa dair yönelttiğimiz soruları içtenlikle yanıtladı... m Atlarla tanışma hikâyenizi dinleyebilir miyiz? Ailemin çok eskilere dayanan bir at tutkusu vardı. Anne tarafımdan rahmetli dedem Tahsin Yeşil, Adana - Ceyhan doğumludur. Kendisi 1950’li yılların ortalarında Yeşiloba Hipodromu’nda atçılık faaliyetlerine başlamıştı. Daha sonra dedem ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınınca atçılığa son vermek durumunda kalmıştı. Çocukluğuma dair en net hatırladığım şeylerden bir tanesi, dedemin evindeki at yarışlarına ile alakalı nesnelerdir. O eve ne zaman gitsem hep bir at mevzusu geçerdi. Yarışlarda kazandığı kupaları ve o dönem çekilen fotoğrafları merakla incelerdim. Belki de bu durumdan kaynaklı olarak zaman içinde bende atlara karşı bir sempati oluştu. Gençlik ve sonrasındaki yetişkinlik dönemimde bu sempati artarak tutkuya dönüştü. Şimdilerde nerede at görsem selam vermeden geçemiyorum. 1998 yılında, Fenerbahçe forması giydiğim dönemde, atlı polisler eşliğinde bir idman gerçekleştirmiştik. Ben o güzel atları gördüğümde aralarına girip fotoğraf çekilmek için antrenmana ara vermiştim. O gün çekilmiş olduğum fotoğraf yıllar sonra sosyal mecrada karşıma çıktı. Güzel bir anıydı benim için, o görseli yeniden görmek de beni bir hayli iyi hissettirmişti. “Eküri renklerimi çocuklarım seçti, favori renklerim sarı - lacivert olmasına rağmen onlar turuncu - mavide karar kıldılar” Futbolculuk dönemimin son yıllarında, Akhisarspor forması giyerken sevgili Fuat Buruk ile yollarımız kesişti. Kendisi o dönem teknik ekibimizde yer alıyordu. Fuat (Buruk) Ağabey bütün takımı Kırklareli - Vize’de bulunan çiftliğinde ağırlamıştı. Birçok atın yer aldığı çok güzel bir ortam vardı. Ben de orada bu camianın içinde olmak istediğime karar vermiştim. Sonrasında kendisinin bir atına ortak olmuştum. At sahibi olarak pistlerde boy göstermek çok hoşuma gitmişti. Akhisarspor ile şampiyon olduğumuz sene olan 2011’in Temmuz ayında o dönemki takım arkadaşım Sertan Vardar ile Bitirimkarınca isimli al Arap safkanını almış, bu atımızla katıldığımız ilk dört koşudan da birincilikle ayrılmıştık. Sonrasında önemli yarışlarda da başarı elde edince bu işe daha da sarıldım. Atçılıkta iyi bir başlangıç çok önemli. Başarılı bir at yakaladığınız zaman pistlerden kopmak çok zor oluyor. Ancak tam tersi bir durumda da bu işi maddi - manevi sürdürmek oldukça güç bir hal alıyor. Bizim camiada; “Attan gelen para ata gider” şeklinde bir söz vardır. Ben de bu söze istinaden sahalarda başarı kazandıkça yeni atlar aldım. Süreç içinde elbet arzu ettiğimiz başarıları yakalayamayan atlarımız da oldu. Ancak en nihayetinde tam da hayallerimizdekiyle örtüşen bir at yakaladık. Bu safkan Kinowa’ydı. Böylesine bir ata denk gelmiş olmam benim için büyük şanstı. Ancak şu anda atçılıkta çok daha fazla tecrübem var, artık daha bilgiliyim. At alırken farklı kriterleri göz önünde bulundurabiliyorum. Geçen süre zarfında atın bize ne vereceğine gözüne bakarak büyük oranda anlayabilme yetisini kazandım. Tabi Kinowa’yı aldığımız yıllarda bu denli tecrübem yoktu. m Fenerbahçe tarihinde önemli bir yere sahip olan Rüştü Dağlaroğlu’nun torunu olarak sarı - lacivertli formayı terletmek nasıl bir duyguydu? Çok küçük yaşlarımdan itibaren koyu bir Fenerbahçe sevgisi dedem ve babam tarafından bana aşılandı. 1988 - 89 sezonun efsane Alman kaleci Toni Schumacher’in Fenerbahçe’ye gelişini hatırlıyorum. Dereağzı Tesisleri’ne sırf onu izlemek için giderdik. Kaleci olmamda Schumacher’in etkisi büyüktür. Kendisi en büyük ilham kaynaklarımdan biriydi. Kariyerimin ilk idolüdür diyebilirim. Büyük bir Fenerbahçe sevgisiyle büyüdüm. 1992 yılında, 13 yaşındayken sarı - lacivertlilerin alt yapısına girdim. Böylece futbol kariyerim de resmen başlamış oldu. 1995 yılında ise henüz 16 yaşındayken, A Takım forması altında Şükrü Ç Oğuz Dağlaroğlu, yazarlarımızdan Mehmetcan Kanık’ın sorularını yanıtladı.

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAzNjM=