Agustos_2022

sınıfsal ayrımı teşkil ediyordu. Atlar, M. Ö. 1400’den 20’nci yüzyılın başlarına kadar savaş alanlarının baş aktörlerinden biri oldular. Bu cesur canlılar, binlerce yıl boyunca insanoğlunun savaşlarda yaşadığı türlü yıkıma ve elde ettiği sayısız zafere en ön saflarda tanıklık ettiler. Durum böyle olunca, atlar kaçınılmaz olarak kulaktan kulağa anlatılan veya gelecek kuşaklar için yazıya dökülen tüm kahramanlık hikâyelerinde kendilerine yer buldular. Sanayileşme döneminin ardından savaş alanlarındaki yerlerini tanklara ve diğer mobil gereçlere bıraksalar da atlar, cesaretin ve heybetin sembolü olarak kültürel çerçevede kabul görmeye devam ettiler. Görkemli zırhlarını kuşanmış ve devasa atlarına binmiş şövalyelere Orta Çağ’ı konu edinmiş birçok kitap ve filmde rastlamak mümkündür. Bugüne kadarki genel kanı; atların düşman kuvvetleri üzerindeki caydırıcı etkilerinin muazzam cüsselerinden kaynaklandığı yönündeydi. İngiltere’nin önde gelen beş üniversitesinin Orta Çağ’da yaşam sürmüş atlar üzerinde ortaklaşa yürüttüğü son arkeolojik çalışma ise bu kanının aksi yönünde sonuçları ortaya çıkardı. At kalıntılarına dair bugüne kadar yapılmış en kapsamlı proje olan bu çalışma İngiltere ve komşu ülkelerden çıkarılan iki bine yakın kemik örneğine dayandırılıyor. Bu detaylı proje çerçevesinde, 4’üncü ila 17’nci yüzyılları kapsayan zaman aralığında yaşamış atların örnekleri 170’ten fazla arkeolojik sit alanından özenle toplandı. Çıkarılan bu kalıntılar karşılaştırma yapılmak üzere laboratuvar ortamında günümüzde yaşam süren modern atların kemikleriyle kıyaslandı. Elde edilen veriler ise araştırma ekibi nezdinde büyük şaşkınlık uyandırdı. Eski ve yeni atlar arasında yapılan karşılaştırmalar neticesinde ekibin dikkatini en çok çeken farklılık boyutlar yönünde oldu. Orta Çağ’da savaşlarda kullanılan atların bariz bir şekilde modern atlardan, özellikle de safkan ve Shire ırkı atlardan bir hayli küçük ebatlarda olduğu gözler önüne serildi. Tarihi kalelerin arazilerinden ve savaş alanlarından çıkarılan buluntularda, savaş atı olarak kullanıldığı anlaşılan bu canlıların omuz başlarından yere olan mesafelerinin 150 ila 152 cm. arasında değiştiği görüldü. Elde edilen bu sonuç, devasa savaş atı algısını yerle bir eden cinstendi. Bu boyutlar günümüz pony atları ile kıyaslandığında çok da büyük bir fark barındırmıyordu. Yetişkin bir safkan İngiliz atının ortalama cidagosu 163 cm. olurken, Shire ırkı atların omuz başlarından yere olan mesafeleri 173 cm. olarak kayıtlarda yer alıyor. Ortaya çıkan sonuçların oldukça ilgi çekici olduğu söyleyen Exeter Üniversitesi’nden arkeolog Prof. Alan Outram; “Böylesine görkemli hikâyelere konu olmuş savaş atlarının modern kültürde kanıksanmış devasa boyutlarının aksine bu denli küçük ebatlara sahip olmalarını hiç beklemiyorduk” ifadelerini kullandı. Boyutları her ne olursa olsun, geçmiş dönemlerde birbirinden tehlikeli savaşlarda insanlara eşlik etmiş atların birer kahraman olduğu gerçeği tarihteki yerini her daim koruyacaktır. Kim bilir, belki de modern teknolojinin de yardımıyla yürütülen arkeolojik çalışmalar neticesinde, eski zamanlarda önemli roller oynayan bu değerli canlılara dair yeni hikâyeler gün yüzüne çıkarılmak üzere bir yerlerde halen keşfedilmeyi bekliyordur. 31 TJK’NIN SESİ AĞUSTOS 2022

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAzNjM=